18-08-2021, 08:41 PM
İnsülin pankreastan salgılanan ve şeker metabolizmasını düzenleyen bir hormondur. İnsülin bu düzenlemeyi yaparken “insülin reseptörü” adı verilen bir yapıya bağlanır ve aktive olur. Bu reseptör, çeşitli nedenlerle insülinin bağlanmasına izin vermez ise; insülin kanda yeterli miktarda olduğu halde görev yapmıyormuş gibi görünür.
İnsülin direnci, vücuttaki şekeri kontrol etmek için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabilir. Normal şartlarda vücut şekeri 1 ünite insülin ile kontrol altına alabiliyorken insülin direnci olan hastalarda vücut 2-3 ünite insülin salgılamak durumunda kalır. Bu da vücutta gereğinden fazla insülin salgılanması anlamına gelir.
İnsülin direnci, karmaşık bir patogeneze sahiptir, halen tam olarak aydınlatılamamış ve araştırılmaktadır. Obezite ile insülin direnci arasında çok güçlü bir ilişki bulunmaktadır. İnsülin direncinin en sık sebebi obezitedir. İnsülin direnci ortaya çıktığında hemen klinik belirti vermeyebilir. Subklinik dönemde diyet düzenlenmesi ve egzersizi içeren yaşam tarzı değişiklikleri ve kilo verilmesi ile insülin direnci gerileyebilir. İnsülin direncine müdahale edilmediğinde, uzun dönemde birçok hastalığa sebep olabilir. Kardiyovasküler hastalık riski artar. Endotel fonksiyonu bozulur. Hiperkoagulasyon problemi ortaya çıkar. Tip 2 diyabetes mellitus gelişir. Polikistik over sendromu gibi sık görülen hastalıklar da insülin direnci ile ilişkilidir. Metabolik sendrom sıklığı gittikçe artmaktadır. Metabolik sendromun en önemli bileşeni insülin direncidir. İnsülin direncinin ölçümü için altın standart olan metot, HOMA (Homeostazis Model Assesment) metotudur. HOMA formülü açlık serum glikozu ve açlık serum insülini değerleri ile hesaplamaya dayanır.
İnsülin direnci ile Tip II DM oluşumunu engellemek ve azaltmak için kullanılan en önemli yaklaşımlardan biri yaşam tarzı müdahalesidir. Buna göre vücut ağırlığı artışı önlenmesi, toplam ve doymuş yağ asitleri tüketiminin azaltılması, fiziksel aktivite düzeyinin arttırılması ve gerekli durumda uygun farmakoterapiye başvurulması rehberlerde yer alan önerilerdir. Şayet geriletilemeyecek duruma gelmiş ve klinik problemler ortaya çıkmışsa hastalığa uygun ilaç tedavisi verilebilir. İnsülin direnci medikal tedavisine ek olarak yaşam tarzı değişiklikleri ilaçların etkinliğini arttırmaktadır. İnsülin direncine karşı yapılacak yaşam tarzı değişiklikleri, kilo verilmesi, diyet düzenlenmesi ve düzenli egzersiz insülin direncinin ve oluşabilecek komplikasyonların büyük ölçüde önüne geçmiş olur.
İNSÜLİN DİRENCİ VE BESLENME
Karbonhidrat: Günlük enerji ihtiyacının belirli bir miktarını karbonhidrat içeren besinlerden karşılamak kan glukoz kontrolü üzerinde etkiye sahiptir. Diyabet tedavisindeki önerilerine göre yaşam tarzı değişikliğini içeren düşük yağlı, düşük karbonhidratlı ve enerji kısıtlı diyetler insülin duyarlılığının artması üzerinde etki göstermektedir. Yapılan çalışma ve değerlendirmelerde glukozun beyin ve santral sinir sisteminin enerji kaynağı olmasının yanında suda çözünen vitamin ve mineraller içinde gerekli olması nedeniyle günlük karbonhidrat alım miktarının 130 gram altına düşmemesi gerektiğini önerilmektedir. Ancak, toplam karbonhidrat alımı yerine alınan karbonhidratın türü, vücutta glukoz seviyelerini artırma ve insülin sinyalizasyonunu etkileme durumunu belirleme açısından son derece önemli bir yere sahiptir.
Fruktoz: Yapılan çeşitli çalışmalarda fruktozun glukoz metabolizması ve insülin duyarlılığı üzerindeki olumsuz etkileri bildirilmiştir. Fruktoz meyvelerde doğal olarak bulunabilen bir monosakkarit olmakla birlikte aynı zamanda tatlandırıcılı içecekler ve işlenmiş besinlere eklenen şekerin bileşeni olarak da yer almaktadır. Bunun yanı sıra yapılan çalışmalarda meyve ve sebzelerde bulunan fruktoz, lipit ve kan glukozu üzerinde artan bir etkiye neden olmamaktadır. Bunun nedeni olarak ise meyve ve sebzelerde yer alan posa, fitokimyasal ve antioksidan içeriği gibi faktörler gösterilmektedir.
Protein: Proteinler glikolitik enzimlerin ve insülin gibi hormonların sentezi, vücut sıvılarının oluşumu ve inflamasyon süreçlerinde medyatörlerin yapısında yer alması nedeniyle insülin direncinde önemli rollere sahiptir. Yüksek proteinli diyetlerin insülin duyarlılığı üzerindeki etkileri tartışmalı sonuçlara neden olabilmektedir. Yüksek proteinli diyetler insülinotropik (insülini arttırıcı) etkiye sahip olması ve insülin sekresyonunu teşvik ederek kandaki fazla glukozun ortadan kaldırılmasına neden olmasıyla insülin duyarlılığını geliştiren bir strateji olarak görülmekedir.
Yağ: Beslenmede yer alan yağ asitleri sadece önemli bir enerji kaynağı değil, aynı zamanda çeşitli hücresel süreçlerde sinyal molekülleri olarak da görev almaktadırlar. Metabolik hedefler ve kardivasküler hastalık riski üzerindeki etkilerinden dolayı, toplam yağ tüketiminden ziyade tüketilen yağ türü çok daha önemlidir.
Diyet Posası: Diyet posası; besinlerin bir bileşeni olarak insan vücudunun sindiremediği veya kısmen fermente edebildiği kompleks karbonhidratlar olarak tanımlanmaktadır. Gözlemsel çalışmalardan elde edilen verilerde posa ve posadan zengin tam tahıllı besinlerin fazla alımının, azalmış obezite ve diyabet riski ile ilişkili olduğu belirtilmiştir. Çözünür viskoz posanın sindirim sistemi üzerindeki etkilerini tespit etmek sıklıkla daha kolaydır. Bu tür posanın diyete ilave edilmesiyle kandaki glukoz oluşum hızı yavaşlamakta, insülin salgısı da buna bağlı azalış göstermektedir. Kan glukozu ve insülin konsantrasyonları üzerindeki bu yararlı etkiler insülin direncine sahip bireyler için son derece önemlidir.
Yani genel olarak sağlıklı ve düzenli beslenmeyi alışkanlık haline getirmek en güzel sonuçları getirecektir. Yeterli ve dengeli beslenmek, egzeriz yapmak, düşük glisemik gıdalarla beslenmek, günlük posa alımını artırmak, fazla kilolardan kurtulmak insülin direnci için çok önemlidir. Bunun yanı sıra su tüketimi ve stres faktörüne dikkat edilmesi gereken noktalardır.
Yasak Nedeni: Forum Kurallarına Aykırı Gelindiği İçin Üyeliğiniz Süresiz Yasaklanmıştır. (Sabit)